Niçin MEHMET AKİF?
Aziz Erdoğan ile kitabı hakkında keyfli bir söyleşi gerçekleştirdik. Aziz Erdoğan, yeni kitabı için, “Mehmet Akif hakkında şükür ki birçok kitap yazılmış. Bunlar elbetteki çok önemli. Akif’e ait birçok bilinmeyene ışık tutuyor” dedi.
Konuşmamıza “Niçin Mehmet Akif” diye sorarak başlamak istiyorum. Kültürümüzün yetiştirdiğini onlarca kahraman dururken Milli şairimize ilginiz neden.
Belirttiğiniz gibi kültürümüz onlarca kahraman yetiştirmiştir. Ancak ömrünü düşüncelerinden taviz vermeden, paraya ve mevkiye yaltaklanmadan, vicdanına hıyanet etmeden, gururunu çiğnetmeyen bir insan olarak hak bildiği yolda yalnız da olsa giden nadir insanlardan biridir Akif. Bu yönüyle bir çok önemli kişiden ayrılır. Gerçek bir şahsiyet gerçek bir kahraman olan Akif’i romanlaştırmamın nedeni kısaca onun“Adam gibi adam olmasındandır.”
Mehmet Akif’i niçin bir romanla anlatma ihtiyacı duydunuz?
- Mehmet Akif, hakkında şükür ki birçok kitap yazılmış. Bunlar elbetteki çok önemli. Akif’e ait birçok bilinmeyene ışık tutuyor. Ama onun bir roman kahramanı olarak anlatılmaması beni böyle bir roman yazmaya sevketti. Ayrıca roman bildiğininiz gibi diğer türlerden daha fazla okunuyor. Günümüz insanının tercih ettiği bir tür roman. İnsanımız öğrenmek istediklerini roman içerisinde öğrenmek istiyor. Gerçi roman öğretici bir tür değildir. Ama eserim biyografik türde kaleme alındığından Akif’in biyografisi doğru bir şekilde romanın imkanları ile anlatıldı. Zaten romanda esas olan dilinin akıcı, etkileyici, kalıcı ve sürükleyici olmasıdır. “Abide Şahsiyet Mehmet Akif” te bu hassasiyetlerin ürünü olarak ortaya çıktı. Akif’in roman bütünlüğü içinde anlatılmasının okurda yeni ufuklar açtığını kitabı okuyanlardan duymak beni mutlu ediyor.
Biyografik olmasına rağmen, roman Bayezit’te kimsesiz bir tabutla başlıyor. Bunu nasıl izah edersiniz?
- Akif’in hayatını konu aldığım doğru. Ancak romanı Akif’in çocukluğuyla değil, vefatıyla başlamamın sebebi, romanın sonunu okuyucuya bırakma isteğimden kaynaklanıyor. Ölümün biyolojik bir vaka olduğunu düşünüyorum. Hayatını anlamlandıranların ölümü öldürdüklerine inanırım. Ölümü öldürenler ve yaşarken ölenler… Akif, gün geçtikçe dizeleriyle, fikirleriyle aramızda yaşamaya devam ediyor. Hala düşünceleriyle diri, idealleriyle canlı…
Kitabınızda bölüm başlıkları var ve bu başlıklardan önce Akif’ten şiir parçalarını görüyoruz. Bu şiir parçalarını bölüm başlarına almanızın özel bir sebebi var mı?
-Akif’in berceste olan, yani şiirlerinden fırlamış mısraları olduğuna inanırım. Lisede okuduğum yıllarda okulun panosunda Akif’in bir beyiti yazılıydı. Ben bu beyti her gördüğümde etkilenirdim.
“ Allah’a dayan, sa’ye sarıl,
hikmete ram ol/
Yol varsa budur bilmiyorum
başka çıkar yol.”
Bu dizelere olan meftunluğum benim bir Safahat almamı sağladı. Safahat’ı okudukça Akif’i daha çok sevdim. Safahat’ta birçok dizenin altını çizerek okudum. Beni etkileyen birkaç dizeyi daha sıralayabilirim.
“Şudur cihanda en
beğendiğim meslek/
Sözüm odun gibi olsun
hakikat olsun tek.”
“Kim kazanmazsa bu
dünyada bir ekmek parası/
Dostunun yüz karası
düşmanının maskarası”
Akif denilince aklımıza Safahat geliyor. Romanda Safahat hakkında bir bilgiye rastlayamıyoruz.
- Safahat hakkında bilgi vermediğim doğru. Akif’in şairlik yönünü defaaten vurguladım. Romanın seçmeci bir tavırla ele alındığını düşünmek gerekir. Sizinde belirttiğiniz gibi kitabımda başlıklardan önce onun şiirlerinden örnekler yer almıştır. Bu yaptığım bilinçli bir tercihtir. Onun mısralarının kitaba serpiştirilmesinde iki esas gayem vardı. Biri onun şair kimliği ile ne kadar güçlü bir edip olduğunu ortaya koymak ikincisi ise bu şiirleri ile topluma neler önerdiğini gösterip toplumun değer yargılarını kaygılarını taşıyan bir düşünce adamı olduğunu ortaya koymaktı.
Romanda daha çok Akif’in örnek ve öncü olduğu davranışları üzerinde durdum. Safahat merkeze alınarak Akif, değişik kitaplarda dile getirilebilir. Bunu da sizin gibi kalemiyle gönlünü harmanlayan insanlardan bekliyorum. Ancak Safahat için şu özet bilgiyi de söylemek isterim. Safahat üç kelimeyle özetlenebilir: “samimiyet, reçete ve çalışmak”
İlkokuldan beri bizler Akif’i İstiklal Marşı’nı yazan şair olarak sadece bu yönünü biliyoruz. Kitabınızda görüyoruz ki Akif çok yönlü ve renkli bir kişilik. Kitabınızda Akif’e dair anlattıklarını Akif kurgu mu yoksa yazdıklarınız gerçekleri mi yansıtıyor?
- Çok doğru bir tespit. Bizler de öyle öğrendik. İstiklal Marşını yazmış. Ödül olarak verilen beş yüz lirayı almamış… Oysa bu Akif deryasından alınan bir damladır. Akif bir deryadır. Ben bu deryadan hisseme düşeni kitabıma aktardım. Bunu yaparken de Akif nasıl sözünün doğru olmasına hakikati yansıtmasına dikkat etmişse ben de Akif’i anlatan biri olarak buna çok dikkat ettim. Çünkü Akif, konuşan dili, gören gözü, sızlayan yüreği, ileri fikirleriyle bu milletin ortak paydası. Anlattıklarım Mehmet Akif’in yaşadıklarından farklı olmasın istedim.
Yazarken bir yıl gibi kısa sürede on binlerce okura ulaşmayı düşünmüş müydünüz?
- Öncelikle kitabı yazarken satış kaygısından ziyade milletimizin ortak değeri olan Akif’i onun şahsiyetine yakışır bir titizlikte nasıl sunacağımı düşündüm. Bu hassasiyeti gözetince ortaya çoğu insanın takdirini alan bu eser çıktı. Unutmadan şunu da söylemek isterim. Kitaba olan ilgiyi kendi başarıma değil, Akif’in yaşadığı hayatın güzelliğine ve aziz hatırasına bağlıyorum. Bereketli bir toprağa tohum ektiğimi düşünüyorum. Ben bir tohum ektim. O bin verdi diyebilirim. Birkaç baskı yapacağını hayal ediyordum; ancak bir yılda beş baskı yapacağı aklımın ucundan geçmezdi. Tekrar ifade edeyim. Bu kitap için hiçbir zaman satış tahminde bulunmadım. Bunu hem Akif’e hem kendime haksızlık saydım. “Abide Şahsiyet Mehmet Akif’inyayınından sonra Akif’in roman kurgusu içinde anlatıldığı birkaç kitabın da çıkması benim doğru bir iş yaptığımı göstermesi yönüyle önemli.
Kitap hakkında okurdan tepki ve eleştiriler alıyor musunuz?
Olumlu eleştiriler ve güzel sözler duydum. Kitap dünyasına ilgililerin ifadesi ile söyleyeyim. Bu kitap Akif’i gözümüzün önüne getirdi. Bu kitapla Akif’i nerdeyse bir sinema filmi tadında hissettik. Çok yakın bir arkadaşım“Akif’i bu kitapla tanıdım ve onun hayranı oldum. Çocuklarıma da okuttum. Akif hakkında nerde bir kitap görsem alıp hakkında ne yazdıklarını merak ediyorum.”cümlesi kitap hakkındaki kanaati veren önemli bir tespittir.
“Abide Şahsiyet Mehmet Akif Ersoy” romanınızın bir hedef kitlesi var mı? Belli bir yaş düzeyine mi hitap ediyorsunuz?
- Hayır, illa şu yaş düzeyi okusun diye kaleme almadım. Akif’i tanımak isteyen yediden yetmişe herkese hitap etmesine dikkat ederek yazdım. Ama beni en çok mutlu eden ise kitabımın Akif’in de Asım’ın nesli dediği gençlerin daha fazlaokuması ve sevmesidir. Akif hakkında geniş araştırma yapan ve birkaç kitap kaleme alan yazar Tahsin YILDIRIM’ın bir dergide, “Abide Şahsiyet Mehmet Akif romanı kadar bir bütün olarak Akif’i gençlere tanıtan ve sevdiren başka kitap yoktur.” sözünü okudum ve çok mutlu oldum. Tahsin Bey’in bu sözü beni yüreklendirdi. Buradan kendisine teveccühlerinden ötürü teşekkür ediyorum. Umarım bu bir temenni değil tespittir.
Merakımı mazur görün, sizce Akif döneminde hak ettiği değeri görmüş, huzurlu bir hayat yaşamış mıdır?
“Sağlığında nice ehli hünerin
Bir avuç tuz bile yoktur aşına
Evvel öldürürler onu acından
Sonra bir türbe dikerler başına”
Ferit Kam’ın Süleyman Nazif için yazdığı bu dörtlüğü her duyduğumda Akif aklıma gelir. Bu dörtlüğün Akif’e daha çok yakıştığını düşünüyorum. Akif, yokluğa ve yoksulluğa boyun eğmemiş, asla yenilgiye yenilmemiştir. Ancak, yaşadığı dönemin koşullarını da göz önüne alırsak yoksul bir hayat yaşamıştır. Yokların içinde var olmayı en güzel biçimde anlatan da yine o olmuştur. Ne yazık ki şunu söylemek pek yanlış olmaz: Akif açlıktan ölmemiştir; ancak bu millet Akif’e yaşadığı dönemde vefa borcunu ödememiştir. O devlete hizmet etmesine rağmen emekli maaşı ölümüne yakın bir zamanda bağlanmıştır. Ama Akif bunu bir şikayet aracı yapmamıştır. O hayatının her safhasında doğruları anlatma çabasında olmuştur.
Akif niçin Abide Şahsiyet’tir?
- Akif, şahıs değil şahsiyettir. Öyle bir şahsiyettir ki karakter abidesidir. Mehmet Âkif, her şeyden önce bir karakter adamı, karakterinin adamıdır. O, her zaman doğruluğun, hakikatin sözcüsü olmayı yeğlemiştir. “Üç buçuk soysuzun arkasında zağarlık yapmayan’, ‘aldırmadan geçemeyen’ , sözünün ‘hakikat’ olmasına gay-ret eden bir karaktere sahiptir. O, ulu bir çınar gibi toplumun değer yargılarından beslenip yaşadığı toplumun değer yargılarını kendi potasında eritip çelik gibi bir imanla dile getirmiştir. Asil duruşuyla abideleşmiştir.
2011’in Kültür Bakanlığı tarafından Akif yılı ilan edilmesini nasıl yorumluyorsunuz. Sizce 2011 yılı Akif yılı olarak dolu dolu geçti mi?
- Evet, demeyi çok isterdim. Akif adına yapılan güzel çalışmalar oldu. Okullar, belediyeler, üniversiteler, dernekler değişik etkinlikler yaptı yapmasına da, bu yılın içinin doldurulduğu kanısında değilim. Akif, bir konferansla, bir konserle, bir panelle anlatılamayacak örnek bir ömür sürmüştür. Akif için kalıcı eserler verilmiştir desek bu ifade doğru olmaz. Ama kalıcı eserler yapılmadı demek örnek çalışmaları görmemek olur. Bunlardan bana göre en önemlisi, Bağcılar Belediyesi’nin Akif yılı anısına TaceddinDergahı’nın bir benzerini Bağcılar’da inşa ettirmesini sayabiliriz. Bu merkez, Akif Kültür Merkezi ve Müzesi olarak kalıcı bir eser olarak ortaya çıktı. Bu projeye imza atan Bağcılar Belediyesi, Akif hakkında geçmişten günümüze kadar ne kadar eser yayınlanmışsa bu merkeze toplamanın gayreti içinde. Alkışlanacak bir hizmet.
Akif; “Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir?”demektedir. Sizce Akif sessiz mi yaşadı?
- Akif, sessizliğin içerisinde zafere inancın, tükenmeyen azmin, çelikleşen milli iradenin gür sesi; Kurtuluş Savaşı’nın en hararetli günlerinde İstanbul, Kastamonu, Balıkesir, Konya ve Ankara’da sözleriyle, yazı ve şiirleriyle milletin ümidinin ve cesaretin sembolü olmuştur. Onun gür sesi şuan bile duyan kulaklara gür bir şekilde gelmeye devam ediyor. Akif konuşulacak yerde susmamış, susulacak yerde susmasıyla bile anlatılabileceklerin en güzelini anlatmıştır. Hani bir söz vardır. “ Susmamızdan anlam çıkaramayan, konuşmamızdan hiçbir şey anlamaz.” Akif’in sessizliği tam da budur. Millî şairimiz daima “münzevi”dir. O bir söyleşisinde “Zaten huy olarak münzevi bir adamım. Gürültüyü sev-mem… ” demiştir ama en çok ses çıkaran eserlerden onun kaleminden dile gelmiştir. . O “münzevi”liğin bir şairidir. Kitabımın girişinde anlattığım camideki cenazesi de hayatı gibi gösterişsizdir!
- Bize vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederken Akif için bir cümle desem ne dersiniz.
Büyük mütefekkir Nurettin Topçu’nun ifadesi ile "ruh ve karakter kahramanı"dır Akif.