Sosyal medyada paylaşılan bir açıklamada şöyle deniliyordu: CIA Eski Direktörü Graham Fuller İslamsız Dünya adlı kitabında bakın ne diyor: "ABD`nin dünya hakimiyeti önündeki tek engel Sünnî müslümanlardır. Vehhabilerle ortak çalışıyoruz. Şiileri kullanıyoruz. Sünnî iktidarın yıkılması Sünnîliğin kalesi olan Türkiye`nin yıkılması ile mümkündür." Burada "Vehhabiler" kelimesi geçtiği için "Sünnî" kelimesini "Ehli Sünnet" olarak anlamak daha gerçekçi olur. Maalesef Kâbe`nin bulunduğu Mekke-i Mükerreme ve sevgili Peygamberimizin kabrinin nin bulunduğu Medine-i Münevvere Vehhâbîliğin merkezi. Vehhâbîlik, 17. Asırda Arap yarımadasında Muhammed bin Abdülvehhâb tarafından kurulan dinî -siyasi bir mezhep, Suudi Arabistan`ın resmi mezhebi. Daha çok tasavvufa karşıdırlar, Hz.Peygamber dahil hiç kimseden şefaat istenmeyeceğini iddia ederler; türbe ve mezar ziyaretlerini şirk; sakalı şerif ve hırka-i şerif ziyareti ile Hz. peygamberin doğumu dahil kandil gecelerini kutlamayı ve camilere kubbe ve minare yapılmasını bid`at (sonradan uydurulmuş) sayarlar. Nitekim hac veya ümreye gidenler bilirler. Gerek Mekke-i Mükerreme ve gerekse Medine-i Munevvere`de bütün mezarlar, çok önemli sahabe ve şehit kabirleri yok edilmiştir. Bazı meşhür sahabe mezarlarını ve hatta sevgili peygamberimizi ziyaret esnasında dua edenleri görevliler "şirk, şirk" diyerek engellemek isterler. Oysa dinimizde dirisine saygı gösterilmesi gereken insanın ölüsü ve mezarı bile saygıya layıktır. Hele hele Peygamberlerin, şehitlerin ve velilerin kabirleri...Mezarlar ziyaret edilir, üzerlerine basılmaz, hatta namaz bile kılınmaz. Bunun şirkle hiç bir ilgisi yoktur. Tasavvufun İslamda ve İslam tarihinde çok önemli bir yeri vardır ve İslamiyet dünyanın pek çok yerine tasavvuf sayesinde yayılmıştır... Eyüp Sabri Paşa, Osmanlılarla Vehhabiler arasında geçen olaylar nedeniyle Vehhabilere sert eleştiriler yöneltmiş; Ahmet Cevdet Paşa ise İbn Abdülvehhab`ı İslamiyetin ilk yıllarında ortaya çıkan yalancı peygamberlere benzetmiştir. (1) Avrupa ve Amerika`nın hedefi, Ehli Sünnet olan Osmanlı`yı yıkmak, Vehhabiliği, başka mezhepleri yaymaktı. Osmanlı`nın idare ettiği topraklarda Osmanlı yıkıldıktan sonra Avrupa`da, Asya`da ve Afrika`da yaklaşık 60 küsür devlet kuruldu. Bu devletler arasında hemen hemen Ehli Sünnete bağlı bir devlet yok. Osmanlı`yı yıkanlar bu topraklarda hep bozuk fırkalara mensup devletler kurdurdular, veya başına bozuk kişileri getirdiler. İslam coğrafyasından Ehli Sünneti silmek için ellerinden geleni yaptılar. Osmanlı`yı yıkmalarının sebebi bu! Osmanlı İmparatorluğu, Ehli Sünnet itikadına bağlı gerçek bir İslam devleti idi. Günümüzde 50 küsür İslam ülkesi var ama hepsinin durumu belli. Gücü elinde bulunduranlar her şeye hakim olmak, her şeyi kontrolü altında tutmak ve kullanmak isterler. Sadece Türkiye`de hesaplar tutmadı ve Cumhuriyetten itibaren de Ehli Sünnet devam etti, ediyor ve edecek de inşaallah! Yukarda adı geçen kişinin de itiraf ettiği gibi Türkiye, Ehli Sünnet`in kalesidir. Ancak maalesef burada da çok yanlış ve sapık fikirde, Vehhabî kafalı bir sürü ilahiyatçı yetişti. Zira İslam coğrafyasını bugünkü duruma düşürenlerin Türkiye`yi boş bırakmaları düşünülemez. Burada özellikle çok şey bildiğini zanneden ve televizyonlarda din adına ahkam kesenler; kader, şefaat, miraç, mûcize gibi bazı temel kavramları inkâr edenler, bu sinsi plana âlet oluyorlar. Onlar gibi düşünmeyenlerin de maalesef sesleri çıkmıyor... Güzel şeyler de söylerler, ama çaktırmadan itikadları bozmaya ve insanları şüpheye düşürmeye çalışıyorlar. Esasen dine dışardan fazla zarar gelmez, esas zarar onların kullandığı din adına ahkam kesenlerden gelir. İnkar ettikleri şeyler yeni değil, kılavuzları da aynı şeyleri daha önce söylemişlerdi. Çünkü kılavuzları "Selefî" ekolüne bağlı başta İbni Teymiye, talebesi İbn Kayyim Cevzî, sonra Cemalettin Efganî, onun talebesi Muhammed Abduh ve Reşit Rıza`dır. İşte "Allahü Ekber" diyerek insan öldüren sapık fırkalar-mezhepler buralardan nemalanıyor. İslam`ı kötü göstermek için bunları kullanıyorlar. İbni Teymiye (1263-1328)`nin, âlim bir zat olduğunu ifade eden Ömer Nasuhi Bilmen, nâzik bir üslupla yanlışlarını şöyle dile getirir: "Hanbelî mezhebinde bulunan İbni Teymiye bazı itikadî ve amelî meselelerde Cumhur`a muhalefet etmiş, bu hususda hakka isabet edememiş olduğu müteaddid ulemanın tenkitleri ile sabit olmuştur. Cumhur`a muhaliftir, ta`mik edildikçe isabetsizliği sabit olacak daha bazı içtihatları vardır." (2) Kendisiyle ilgili geniş bilgi verilen İslam Ansiklopedisinde ise şu ifade yer alır: " .... Öyle ki bizzat İbni Teymiye`yi seven ve sayan bir takım Hanbelî alimleri dahi onun bazı fetvalarının alınmaması gerektiğini söylemişlerdir." (3) İbn Kayyim (1292-1350) için Ömer N.Bilmen: "maatteessüf teşbîh ve tecsîmi andırır bir takım yazılar yazmıştır." der. (4) Cemalettin Efganî (1838-1897), Batı`da Amerika`dan İngiltere, Fransa, Almanya`ya; doğuda ise Mısır`dan Hindistan`a kadar bir çok ülkeye yaptığı seyahatlerle tanınır ve İslam Ansiklopedisinde şöyle anlatılır: "Mısır`da ve daha başka yerlerde mason localarının faaliyetleri ve güçleri hakkında bilgi sahibi olduktan sonra kendi amaçlarını gerçekleştirmek üzere İskoç mason locasına girdi. Bu locanın siyasete karışmak istememesi üzerine ortaya çıkan sürtüşme sonunda locadan ihraç edildi. Efganî bu defa French Grand Orient`a bağlı millî bir loca kurdu..." "Bu arada İngilizler Efganiyi İngiltere`ye davet etmişler, Sudan`da ortaya çıkan Mehdi hareketinin bastırılması, Ruslara karşı Türkiye, İran ve Afganistan`dan oluşan İslam ülkeleriyle İngiltere arasında bir ittifak yapılmasının temini gibi konuları görüşmüşlerdir. İkinci davete Muhammed Abduh`u göndermiştir..." "Onun en önemli talebesi, dostu ve yardımcısı Muhammed Abduh, Reşid Rıza`dır." (5) Muhammed Abduh (1849-1905) ile ilgili şu görüşlere yer verilir: "Tefsirül-Menar`da Abduh`a atfen tabiat üstü varlıkların ve mucizelerin izahıyla ilgili farklı tevillere yer verilmiştir. Bunlar arasında cinlerin mikropların bir cinsi olabileceği, Ebrehe ordusunu taşlarla helak eden kuşların hastalık taşıyan sinekler şeklinde anlaşılabileceği, insanların sadece Hz. Ademden değil, ırklarına göre çeşitli insan orjinlerinden geldiklerinin düşünülebileceği, Hz. Meryem`in İsa`ya babasız hamile kalmasının çocuk sahibi olacağına dair ilahî habere kuvvetli imanının oluşturduğu psikolojiyle izah edilebileceği şeklinde yorumlar bulunmaktadır." (6) Ki, hiç biri doğru değildir... Kendisini Selefì sayan Reşit Rıza (1865-1935) da: " Vehhâbiler lehine bazı makaleler neşretmiş, kendisinin lehine ve aleyhine bir çok yazılar, takdirler ve tenkitler intişara başlamıştır." (7) Muhammed Abduh`un vefatından sonra siyasi konularla daha çok ilgilenen Reşit Rıza, İsviçre ve Almanya`da kalmış, Efganî ve Abduh`un çalışmalarını sürdürmüş; Abdülaziz b. Suud`un Hicaz`da Suudî krallığını kurup Vehhâbiliği yerleştirmesini anlatan "el- Vehhâbiyyûn ve`l- Hicaz" adıyla bir risale yazmıştır. (8) Onun için bu zatlara ve bunları kılavuz kabul edenlere ihtiyatla yaklaşmakta fayda vardır... Ehli Sünnet sahip çıkmak, aynı zamanda Ehli Sünnet`in kalesi olan Türkiye`ye sahip çıkmaktır. 1- İslam Ansiklopedisi, TDV, c:42, s: 611-615 2- Ömer N. Bilmen. Büyük Tefsir Tarihi, c: 2, S: 544-545 3- İslam Ansiklopedisi, TDV, c: 20, s: 391-414 4- Ömer N. Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, c:2, s: 567 (Teşbîh, hâlıkı mahluka benzetme; Tecsîm de O`nu bir cisim gibi düşünme) 5- İslam Ansiklopedisi, TDV, c: 10, s: 456-466 6- İslam Ansiklopedisi, TDV, c: 30, s: 482- 487 7- Ömer N.Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, c: 2, s: 778- 783 8- İslam Ansiklopedisi, TDV, c: 35, s: 14-18