Mustafa Kızılay: Kırk Yıl Köle Olmaktan Kırk Dakika Esarete

Mustafa Kızılay: Kırk Yıl Köle Olmaktan Kırk Dakika Esarete

Mustafa Kızılay: Kırk Yıl Köle Olmaktan Kırk Dakika Esarete

p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 10.0px Times} p.p2 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 12.0px Times}

 

 

?Muallimin yükseltildiği devirlerde medeniyet ve ahlakın zirvelerine tırmanılmıştır.?(Nurettin Topçu)

Her öğretim yılının başından sonuna kadar eğitim personelinin yaşadığı sıkıntılar ,karşılaştığı zorluklar ,özlük hakları gibi meseleler gündemimizi sürekli meşgul ediyor. Gönül isterdi ki bu sorunları konuşmak yerine eğitim kalitesinin nasıl daha iyi hale getirilebileceği konusu gündemimizi oluştursun ama ne yazık ki eğitimin en önemli ayağı olan öğretmenlerin yaşadığı ekonomik, sosyal, siyasal sorunlar bütün eğitim-öğretim faaliyetlerini görünür ya da gizli bir şekilde sabote ediyor.


Eğitim ve öğretmen kelimelerinin zikredildiği her ortamda zihnimizde Hz. Ali?nin ?Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" sözü yankılanır durur.Tarihsel sürece baktığımızda ilme ve öğretmene saygı ve sevgide kusur etmeyen bir medeniyetten geldiğimizi görürüz. Toplumların gelişmişlik düzeylerinin eğitime ve eğitimciye verilen değerler ile doğru orantılı olduğunu her türlü istatistiki ve sosyolojik  veriden görmek mümkündür. Halihazırda öğretmenin  bir paspastan farksız hale getirilmesinin ülkeye, insana ve insanlığa verdiği zarar, hiçbir şeyle mukayase edilemeyecek kadar büyüktür .

 İlim, bilgi, kültür ve sanata giden tüm yollar eğitim köprüsünden geçer; eğitimin öncüleri ise öğretmenlerdir.Hal böyle iken "Ne idik,ne olduk?" sorularını sormadan duramıyoruz.Eğitme ilgi azaldıkça eğitimcinin sırtındaki yük artmaya başladı. Halbuki "talebe" yani öğrenen, öğrenci sözcüğü, "talep" sözcüğünden doğar. Eğitim- öğretim meselesinde talep edenin sorumlulukları , ödevleri vardır ama bugün tüm bu ödev ve sorumluluklar öğrenciden alınıp öğretmenin sırtına yüklenmektedir. Bu durum da şımartılmış ve her şeyi kendine hak, başkasına ödev gören bir zihniyetin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Peygamber varisleri ne yazık ki "Öğretmenim canım benim canım benim seni ben pek çok pek çok severim? methiyesinden ?Öğretmen tabi ki yapacak, işi ne?? lakırdısına dönüşümün numunesi haline geldi. Kısacası " Okunmuş pirince okumuş insandan daha çok değer verilen bir coğrafyada" yaşar olduk.


Hatta eğitim politikaları,eğitimdeki ekonomik etkenler, velilerin eğitim ve eğitimciler üzerindeki tesirini şiddet olarak sergilediği zamanlara sürüklüyor bizleri.
Okulllardaki maddi imkansızlıklar velilerde beklentiye yol açıyor.Bunun üzerine veliler okul üzerinde nüfuz sahibi ,hak sahibi olabiliyor. Bu sebeplerin eğitimciye yansıması şiddete kadar gidebiliyor. Okula verilen bir top kağıt, öğretmene atılan bir tokat için gerekçe olabiliyor.


Haliyle sözü edilen durum bireysel olmaktan çıkmış, toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Bundan dolayı burada tek tek anne-babaların tutumlarından ziyade toplumsal bir kural haline gelmiş olan bu bakış açısını eleştirmek gerekiyor. Belki de tüm sorunlarımızın altında yatan neden çok uzakta değildir. Şikayetlerimizin kaynağı evimizde, ilişkilerimizde, pencereden başımızı uzatıp izlediğimiz sokaklardadır. Kim bilir içimizde sobelenmeyi bekliyor da olabilir. Oysa cevap basittir, bizi bu kadar kaygılandıran değer yargılarımızı yitirişimizdir?




İş dünyasından öğrencilere burs ve staj imkanı

Ahmet Ünal Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi ülkemizi...

Lütfi Banat İlkokulunda yürütülen proje bu yıl eTw...

Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğün`den Kül...

Öğrenci, öğretmen ve çalışanları, sokağa çıkma kıs...

Türkiye?nin En Büyük Deneme Sınav Platformu

ÇOCUKLARA YAZMAYI SEVDİREN DEFTER