HASAN BASRİ YAZICI (Tekirdağ İl Milli Eğitim Şube Müdürü)


İnsanların duygularını okumak


Aynı dili konuşanlar değil,

aynı duyguları paylaşanlar anlaşır.

 Mevlanâ

21. yüzyılın iş anlayışında, başarıya ulaştıran iki unsurdan biri insan unsuru, diğeri de sistemdir. İnsan zamanının büyük bir kısmını işinde geçirmektedir. İşindeki memnuniyet ve başarısı, insanın tüm hayatını etkilemektedir.

İşinde başarılı olanların hayat kalitesi de artmaktadır. Verimliliği artan kimsenin mutluluğu da artıyor. “İnsanın iş hayatı, kaçınılmaz bir zorunluluk değil, insanın doğasını tutsaklıktan kurtaran, toplumsal ve bağımsız kılan bir nitelik taşır.” (Özgener, 1997,s. 28).     

Her çalışanın iş hayatının daha zevkli bir hale getirilmesinde, fiziksel, psikolojik ve sosyal anlamdaki katkıları, iş yerini daha çekici duruma getirir. Çalışma şartlarının iyileştirilmesi, kurumun verimlilik potansiyelini artırır. “Yaşam kalitesinin yükseltilmesi, her alanda yaşam şartlarının niteliğinin geliştirilmesine bağlıdır.” (Schulze, 1998, 519). İnsanın iş hayatındaki konumunun yeteneğine uygun duruma getirilmesi ve gelişiminin sağlanması onu kurumuyla bütünleştirir. Bu bütünleşme dış dünya ile de uyumlu olmasını sağlar. Yeryüzünde birçok insan, uzun bir süre karnını doyurabilmek için çalışıyordu. İnsan, gücünün farkında değildi. Zaman içerisinde insanın önemi anlaşıldı. Üretimi yapan, başarıyı sağlayan unsur, insandır (Aytaç, 2001, 80).

İnsan aynı zamanda çok zor bir varlık, onu tanımak, ruhunu okuyabilmek kolay değil. Bir insanı para karşılığında çalıştırabilirsiniz, gücünü azaltabilirsiniz, varlığını satın alabilirsiniz, ancak duygularının ve düşüncelerinin derinliğini asla anlayamazsınız. Kurumda çalışan insanlar, birer robot değildir. Onların duyguları, gönülleri vardır. Gönüllerine iner, sevgilerini kazanırsanız, sizin için her şeyi yaparlar. İnsanı anlamanın, onu okuyabilmenin en iyi yolu onun hedefleriyle bütünleşmek, onunla hemhal olmaktır. Her insan farklı bir yapıya sahiptir. Onu tanımadan, ona başkaları gibi davranmak doğru olmaz. Her insanın farklı bir duygusal yapısı vardır. “Herkesin kendine özgü davranışları, algıları, düşünceleri, duyguları, özlem ve beklentileri vardır.” (Sabuncuoğlu, 1998, 2). İnsandan işinde başarılı olması istendiğine göre düşüncelerine, duygularına ve kişiliğine değer vermek gerekmez mi? Herkesin toplumda bir yeri vardır. Başkalarından saygı görmek, beğenilmek ister. “Yaptığı işi sevmek, sevdiği işi yapmak, takdir edilmek, mesleğinde ilerlemek, iş güvencesine sahip olmak ve ailesiyle beraber geçimini sağlamak ister (Aytaç, 2001, 81).

Brakelmann; “İş yaşamının çalışanların insani ihtiyaçlarının ve haklarının mümkün olan en yüksek düzeyde karşılanmasını sağlayacak şekilde düzenlenmesini, işin insancıllaştırılmasının zorunlu koşulu” olarak nitelenmektedir. Çalışma koşullarının insanı merkez alan bir yaklaşımla düzenlenmesi yalnızca söz olarak değil, uygulanan ve korunan bir ilke olarak benimsenmelidir (Schulze, 1998, 24). İnsanı tanımadan başarıya ulaşamazsınız. İşinde başarılı olmak isteyen her insan, her şirket, her siyaset adamı ve her kurum karşısında bulunan insanı ve cemiyeti tanımak zorundadır. İnsanı tanımadan, duygularını anlamadan ne iletişimde, ne de verim almakta başarıya ulaşabilirsiniz. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet: “İnsanlarla idraklerine göre konuşuruz.” diye buyurmuştur. Güzeli, iyiyi, doğruyu ve hakkı, insanların anlayacağı bir dille, sevdirerek onlara benimsetebiliriz. Günümüzde başarıya giden yol, insanı tanımaktan geçer. Yapılacak her işin temeli bilimselliğe dayanmaktadır. Toplum mühendisleri, psikologlar, ekonomistler, siyaset adamlarının ortak çalışmaları ile başarıya ulaşırlar.

Başarıya giden yolda sertliğin, asık suratlı ve öfkeli bir anlayışın ortaya konulması, kısa zamanda tükenmenin ve küçülmenin işareti sayılmaktadır. Toplumun her kesiminde ayak oyunlarının, ben anlayışının,  koltuk düşkünlüğünün ve ehliyetsiz insanların en haklı davaları bile başarıya ulaştırma şansı yoktur. Ülkemizde üstün yetenekligençlere kapıların kapalı olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle, birçok başarılı insanımız yabancı ülkelerde şans aramaktadır. Bütün kapıların üstün yetenekli ve nitelikli insanlara açılması ülkemizin hayırına olacaktır. Yapılan her işin öncelikle insancıllaştırılması doğru olmaz mı?