ABDULBAKİ MURAT (Bahçelievler Şehit Mehmet Karaaslan İHL Müdürü)


ÖZGÜRLÜKLER KAZANIMDIR; KIYMETİ BİLİNMELİDİR.


Özgürlükler noktasında her adım atıldığında 28 Şubat döneminde Uludağ Üniversitesi’nde öğrenci iken Yıldırım İlçesi’nde sırf başörtüsü takmak istedikleri için polislerin kovaladığı İmam Hatipli kızlar aklıma gelir ve ülkemizin bu alanda geçirdiği büyük evrilmeyi çılgınca alkışlamak isterim.

O dönem ki ülkenin kocaman kocaman akademisyenleri, dekan ve rektörleri dahi başörtüsünün yasaklanması konusundaki mantıklı fikirlerini serdetmekten(!) ar ve imtina duymuyorlar, memleketimizin köklerinden gelen bu masum özgürlük ve inanç isteğini dumura uğratmak için her türlü gayreti gösteriyorlardı.

Hassasiyetlerini fiiliyata dönüştürerek eylemden eyleme koşan, dik durarak inançları uğruna her türlü resmi ideolojik baskıları göz ardı eden, -mesela Ankara-İstanbul arasında yaklaşık 600 kilometre boyunca el ele tutuşarak masum isteklerini vakur bir şekilde anlatan- insanlar bu gün inançları ve dini değerlerini rahatça yaşamaları önündeki engellerin bir bir ortadan kaldırılmasının derin hazzını yaşamaktadırlar.  

Ülkemizin geçirdiği bu hızlı süreç, uzun yıllarını fuzuli tartışmalarla heder eden ve dünya liginde neredeyse son sıralara demirleyen “geri kalmış memleket görüntüsünü” yıldırım hızıyla ortadan kaldırmaktadır şükrolsun.

Kamudaki başörtüsü yasağının kaldırılmasının ardından, ortaöğretimde de bu uygulamanın geçerli olması eğitim kurumlarında özellikle durumdan vazife çıkaran işgüzarların olduğu okullarda büyük bir rahatlamaya sebep olacaktır. Zaten bu tip insanlar da okullarda kalmadı zannediyorum.

Ancak şu unutulmamalı ki zor zamanlarda eylemden eyleme koşan, başörtüsü için mücadele eden, sıkıntıya giren, hastalığa yakalanan ve- başımdan geçen unutamadığım bir anekdot ki- ilahiyat fakültesinde yasak lafları edildiğinde ve ne yazık ki bazılarının örtüleri çıkarmak için fetvalı zırvaları karşısında dönem arkadaşımız Hatice’nin “arkadaşlar, biz ev geçindirmeyeceğiz, o işi erkekler yapsın ancak uygulama okulumuza gelirse bırakırız okulu, otururuz evimizde!” şeklindeki inançlı ve kararlı tutumu bizlerin mücadelesine azim katarken;

Birileri o dönemde yasakçı zihniyetin jandarmalığına soyunarak, okullarda çetele tutarken, zulme alkış yaparak devletçi olmanın, gücün yanında bulunmanın derin hazzını yaşarken, fişlenmeme adına sinmiş bir şekilde ortalıklardan kaçarken ve bu tiplerin bu ganimet döneminde yıldırım hızıyla evrim geçirerek, konjonktüre ayak uydurup “iktidarcı” kesilmesi ve bunun da üst makamlarca görmezden gelinmesi samimi insanları derinden yaralamaktadır.

Evrilen, değişime çok hızlı ayak uyduran ve çok iyi rol yapan insanların bu dönemde fişlenmesi gibi bir talebimiz asla olamaz, olmamalı da… Lakin en azından bu şekilde dönüşüme alışık tiplerce o dönemin samimi insanlarına bu gün zulüm yapılmasını görmezden gelmek, duymamak da büyük bir hata ve vefasızlık değil midir?

Yarının özlenen entelektüel Türkiye’si zor zamanlarda dik duran eğilmeyen, rol yapmayan, ganimet zamanlarında da şov ve reklamdan uzak duran samimi, ihlaslı, özü ve sözü bir olan insanlarının şekillendirmesiyle olacaktır.

Türkiye 2002 yılından beri başlattığı gelişme ve atılım hamlelerine özgürlükler alanında da hızla ilerlerken orta öğretimde başörtüsü yasaklarının tarihe karışması yeni ve önemli bir adımdır.

Ancak bilinmelidir ki başörtüsü zulmü inanan insanları diri tutuyordu ve değerlerine sahip çıkma adına fedakarlık yapan, kardeşlik ruhunu her daim taze tutan bir misyon icra ediyordu. Bu misyon yeni dönemde rehavetten uzak olarak özellikle eğitimde iyi yetişmiş, dinini bilen, inancını yaşayan ve ona sahip çıkan, erdemli, münevver gençleri yetiştirmek şeklinde tezahür etmelidir.

O buhranlı dönemin başbakanının askeri ve medya dirayeti ile “28 Şubat bin yıl sürecek” demesinden sonra sürecin on beş yılda miadını doldurduğu hesaba katıldığında, aynı durumun tersinden vuku bulmayacağını kimse garanti edemez.     

Elde edilenlerin kıymeti bilinmelidir. Özgürlükler alanındaki kazanımlar bizi tembelleştirecekse, bunu değerlendirme adına atılması gereken adımlarda tökezlersek bilinmelidir ki tarihin tozlu rafları talih kuşunu değerlendiremeyenlerle doludur.