AZİZ ERDOĞAN (Barbaros Anadolu Lisesi Müdürü)


CANIM ÖĞRETMENİM


“Bizim zamanımızda” diye başlayanlara inat, siz harikasınız diyorsun, benim öğretmenim. Cümle âlem mi miyop yoksa sen çok mu ileriyi görecek kadar keskin bakıyorsun. Misafir olduğun günden beri minik yüreğime hayalim değişti. Gülüşüm bir başka… Bir ad bulamadım bendeki aşka.

Gençler, sizler hazinesiniz, diye başladığınız dersler beş dakika gibi geliyor. Zaman duruyor, küt küt atıyor kalbim. Ben şaşıyorum bu duruma  arkadaşlarım da şaşıyor. Yaşarken ölenlere inat isminiz ilelebet yüreğimde yaşıyor. Bazen adınızı söylerken dilim dolaşıyor.

“Hangimiz zayıf not almadık, hangimiz dersin boş geçmesini istemedik, hangimiz uygun bir ortam bulduğumuzda yaramazlık yapmadık; sinemaya gitmedik, dersi kaynatmadık, okuldan kaçmadık?” diyorsun ya, cümleniz bitmesin istiyorum. Öğretmenim sınıfta bizi bırakıp gitmesin istiyorum.

“Çocuk oynamıyorsa, genç hata yapmıyorsa, öğrenci ödevini yapmadan okula gelmiyorsa bir sorun var, diye düşünürüm. Su akmalı, güneş doğmalı, çiçek açmalı, kuş uçmalıdır. Fıtrat bunu gerektirir.” dediğin günlerin hayali capcanlı duruyor, gönül çıkınımda.

“Hatasını bilen çocuk, başarısızlığından ders çıkaran genç, yaramazlığının farkında olan öğrenciye hem de çok ihtiyacım var.” dediğinizi unuttunuz mu? Ben hiç unutamadım. Bu aralar sen yoksun ya, içimdeki çocuk yalnız, idealimdeki genç sahipsiz, özlediğim öğrenci sensiz öğretmenim.

Hatırlar mısınız, bilmem. Ben hiç unutamıyorum. Bir defasında yanınıza gelip ezile büzüle “Sözlüme 80 verirseniz, teşekkür alacağım.” demiştim; siz gayet doğal bir şeymiş gibi “ Ne demek senin gibi beyefendi öğrenciye benden 100 demiş ve iki tane yüz vermiştiniz.” O gece rüyalarıma girdiniz. O gün sabah kalkıp aynaya bakınca cüce cüssemi bir dev sandım ayna karşısında. Peki bunu siz biliyor musunuz?

Sınıfta isimleri okurken gözleriniz tebessüm ederdi ya… Ben ismimi okumanızı beklerdim. İsmimi sizin kadar candan ve güzel telaffuz eden biri olmadı benim için farkında mısınız?

Bir derste hiç unutmam, siz kimsiniz, diye başlayan bir cümlenin ardına kayıp giden sözler eklemiştiniz. “Siz gönüllerin mimarı, sevginin sembolü Yunus’un yolundasınız. Siz gece gündüz demeden hak davasını omuzlarında taşıyan Akif’in Asım’ınız. Dünya harikası eserler inşa eden Süleymaniye, Şehzadebaşı ve Selimiye Camileri yapan, köprüler inşa eden Mimar Sinan’ın sanat ikliminde soluyorsunuz. Yedi düvele karşı koyan cihan padişahı Yavuz’un, Kanuni’nin, Fatih’in torunlarısınız.” diye devam ettiniz ya… Bilmem hatırlar mısınız; ancak ben asla unutamıyorum. Ne zaman okul günlerim aklıma gelse bir şerit gibi o kareler gözümün önünden geçiyor.

Öğretmenim, ben seni çok seviyorum, bunu biliyor musun? Beni fark ettiğin günden beri hayalimdesin. Ben de biliyorum cevaplarımın anlaşılır, açık ve tam olmadığını… Arkadaşlarımın yanında “Bu soru ancak bu kadar güzel cevaplanır?” dediniz ya dünyalar benim oldu. Bende benim görmediklerimi; ifademden ifade edemediklerimi gördünüz ya öğretmenim, o günden beri yürüyüşüm değişti. Kendimi sevdikçe anladım ki, annemi babamı daha çok seviyorum. Kardeşlerim benim için inci gibi değerli, mahalledeki teyzeler, amcalar daha candan; kediler, börtü böcek bir başka göründü gözüme. Sen de inan öğretmenim benim sözüme, bir defa candan bakmıştın ya yüzüme, o günden beri ben bir başkayım, inanmayacaksın diyecektim lafın gelişi, o günden beri harikayım.

Öğretmenim iyi ki seni tanımışım. Ya olmasaydın, ben belki edebiyatı öğrenirdim; ama şiiri asla okuyamazdım. Sayıları bilirdim; ama bölüşmenin zevkini tadamazdım. Belki adımı yazardım; ama kitaplarla dost olamazdım. Yürümeyi öğrenirdim; ama bahar arzusuyla koşamazdım.

Öğretmenim dört yanlışın bir doğruyu götürüleceğine inanıyordum. Sizi tanıdıktan sonra öğrendim ki bir doğru bütün yanlışları götürüyor. Belki inanmayacaksınız;  isminiz yüreğimde yaşıyor.

İyi ki varsın öğretmenim, iyi ki var kalbimde sızım. Şükürler  ki sizinle yazılmış, alın yazım.