ABDULBAKİ MURAT (Bahçelievler Şehit Mehmet Karaaslan İHL Müdürü)


HASTALIK


İnsanoğlunun iki şeyin kıymetini elinden kaçırmadan bilmesi hususundaki peygamberi ifade çoğu zaman sıradan bir söz gibi okunur geçilir...

Oysa bir sıkıntı ya da hastalık ile karşılaşıldığında bu iki değerli şeyin kıymeti öyle büyür ki insan beyninde, kişi “neden sağlığın kıymetini elimde fırsat varken bilemedim?” diye hayıflanmadan edemez.

Hasta için bilmeden geçirdiği zamanlar duruverir adeta. Geceler uzar, günler ve zamanlar bir film karesinin ağır çekimli hali gibi aheste aheste ilerlemeye başlayıverir.

Hasta gündelik gailelerden keser kendini artık. İşmiş, çalışmaymış, yapması gerekenlermiş… Bunların tamamı artık başka dünyalarda kalan birer enstantanedir. Vücudunun bilmem neresinden gelen ve adeta kişiyi sızılara mahkum eden ve bedenin alanı ile dünyayı sınırlandıran bu şikayetli hal artık o insanın dünyasını da tamamen başka bir alana meylettiriverir.

Hastalık her türlü duruma karşın ibretlik bir gözlemler halini alır. Hastanede görülen diğer hastalar, oralardaki kalabalık ortam, sıralar, filmler, ihtiyarlar, sedyeyle götürülenler, ambulanslar vd…

Ağrılı organlar, hastane, doktor, tahlil ve tetkikler, hastalar ve hastalıkla ilgili araştırmalar...İnternet gezintileri de artık hastalık hakkında bir uzmanlaşma mahiyetini alıverir. İnsanların muhabbetleri, sağda solda oturup görüşmeleri, gülüşmeleri, paylaşımları vs… Hepsi birer hayal gibidir ve sizi hiç ilgilendirmez.

Vücudunuzu ağrıların esir aldığı uykusuz gecelerde uzayan zamanları kıymetine nazaran eritme teşebbüsleri de çoğu zaman sonuçsuz kalır. Boş odalar bir mahpushane koridoru gibi defalarca adımlanır, türlü teşebbüslerle adeta vücudun bağırması, inlemesi anlamındaki sızıları dindirmek için bir sürü tedbir alınmaya çalışılır.

Herkes size “geçmiş olsun” der ama tüm bunlar işte bu iki kelime kadar hafif, acıyarak bakmak kadar duygusuz ve ruhsuzdur.

Sakın ha! Bu hali eleştirmeyin! Zira hasta gözüyle bu tavırlar böyle değerlendirilir. Sıkıntılardan mütevellit zamanları uzayan, ağrılar sebebiyle ruhu daralan, dünyası kararan bir hastadan “sağduyu” beklemek büyük bir yanılgı olur.

İnsanların şen şakrak halleri, sağlıklı hayatları gıbta sebebi oluverir. Hastalık tüm dünyevi hesapları alabora etmiş, kişiyi farklı bir pencereye meylettirerek yeni bir bakış açısı oluşturuvermiştir artık. Sağlıklı olmakla, hastalıklı olmak arasındaki ince çizgi adeta yaşamak ile ölmek arasındaki çizgiyi andırır olmuştur. Bu anlamda insanda karamsar bir psikoloji oluşsa da “iman” ın devreye girmesi bu olumsuz ruh halini restore edenimanın varlığı ve onun yüceliği ile filizlenerek yeşeren bir bakış açısına evrilmesi ile kişi dertleri olsa bile yeniden doğuverir bir anda.

Kalan ömür her ne ise meçhulümüzdür. “An” bu anlamda çok önemlidir. O an ne zamandır ve nasıl bir hikayeye gebedir?

Meçhul…

O halde Allah’tan gelene hamdetmek, sabretmek ve deva arayarak ayakta durmaya çalışmak Mümince bir duruş değil midir?

Tedbir alarak Allah’tan şifa beklemek de…

Çünkü “Hastalandığımda bana şifa veren Allah’tır” (Şuara 80)