MUHSİN DURUCAN (Emekli Müfettiş-Eğitimci-Yazar)


PEŞİN HÜKÜM YA DA ÖNYARGI…


"İnsanlardaki önyargıyı parçalamak,

benim atomu parçalamamdan çok daha zordur."

Einstein

Basit anlamda önyargı, ‘ön’ ve ‘yargı’ sözcüklerinin birleşmesinden doğan ‘peşin hüküm’ karşılığını içermektedir.

Çoğu zaman önyargı bireyi yanlışa yönlendirerek hırsa götürür. Bu konuda Alfred Adler, bakınız ne söyler: “ Bazen insanlar, kendini beğenmişlik ya da kibir sözcüğü yerine kulağa daha hoş gelen hırs sözcüğünü kullanarak kendilerini biraz temize çıkarmaya çalışırlar.”

Önyargı; genel anlamda taraf tutma şekli, olarak algılanabilir. Bir siyasi düşünceyi ya da bakış açısını koşulsuz desteklemek, anlamında da kullanılır.

Ön yargı, genellikle halk arasında bir kişinin kararlarının yoğun şekilde tek yanlı ortaya çıkmasında kullanılmaktadır. Önyargı; bir kişinin kararlarının nesnel (objektif) olmayıp öznel (subjektif) olduğu, anlamını içermektedir. Ne ki önyargılı birisi, kararlarını verirken nesnel değerleri kullandığını savunur.

Önyargı; hoşnutsuzluk, korku, kin ve nefret türü olumsuz duygularla yüklü bir davranış olup adil olmayan bir tür karşı davranıştır. Üç bileşenle eyleme geçer: İnançlar, duygular ve eğilimler. Gönül ister ki, hiç kimse yaşam boyu bir başkasına önyargılı davranmasın. Özellikle müfettişler, hakemler, hâkimler, savcılar, gibi değerlendirme ya da karar verme işlevinde olanların önyargılı olmamaları beklenir.

Gerçekler çoğu zaman oldukça nettir. Ne ki önyargıdan kaçamadığımızdan o güzelim fırsatlar kaçar. Kişi, düşüncelerinin tutsağından kurtulmadığı sürece önyargının çıkmazında tutsak kalır. Önyargılı bireylerin oluşturduğu toplum, bir bakıma tutsaklar kampıdır.

Sağduyulu düşünerek ve iletişim kurarak önyargı azaltılabilir. Çoğu kez duyduğumuza ve her zaman okuduklarımıza inanmayıp gördüklerimizi ve düşündüklerimizi devinime geçirerek önyargının tuzağına düşmeyebiliriz. Tüm insanların önyargısız bir ortamda sağlıklı yaşamalarını diliyorum.

           Bir fıkrayla önyargı

 

Olay, bir orman köyünde geçer. Eşi, çocuğu doğmadan ölen ve tek başına yaşayan hamile bir kadın, kendisine arkadaş olması düşüncesiyle dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik, her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da oldukça uysallaşır, kadının yanından bir an bile ayrılmaz.

Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler sonra kadın bir gün, birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalırlar. Bir süre sonra anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı!

Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir... Odada beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür!

Einstein’ın uygun bir özdeyişi var: "İnsanlardaki önyargıyı parçalamak, benim atomu parçalamamdan çok daha zordur."