İLYAS TEKİN (Arştırmacı-Eğitimci - Yazar)


HOCA AHMET YESEVÎ


Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), vefatının 850. yıl dönümünde 2016 yılını Hoca Ahmet Yesevî yılı ilan etmişti.
Bu nedenle bazı kuruluşlar tarafından Hoca Ahmet Yesevî?yi anma proğramları düzenlendi. Bazılarına katıldığım için biliyorum. Maalesef bu ve benzeri proğramlara katılım hiç de iç açıcı değil. Tabii ki buna üzülmemek de mümkün değil.
Çünkü Hoca Ahmet Yesevî Türklerin ana yurdu Orta Asya?da İslamiyetin, ehli sünnet inancının ve tasavvufun yayılmasının öncüsü- lideri sayılan büyük bir mutasavvıf, âlim ve veli. ?Pîr-i Türkistan, Hazreti Sultan, Hâce Ahmet, Kul Ahmet Hâce? lakaplarıyla da bilinir.
Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Türkistan?ın Yesi şehrinde doğduğu için ?Yesevî? diye meşhür olmuştur. Ancak  Yusuf Hemedânî?ye (vafat: 535/ 1140-1141) intisabı ve onun halifelerinden olması nedeniyle. XI. yüz yılın ikinci yarısında dünyaya geldiğini söylemek mümkündür.
Babası, kerametleri ve menkıbeleriyle tanınan ve Hz. Ali (kv)?nin soyundan geldiği kabul edilen Şeyh İbrahim, annesi ise Şeyh İbrahim?in  halifelerinden Musa Şeyh?in kızı Ayşe Hatun?dur. Küçük yaşta iken önce annesini, sonra da babasını kaybetmiş.
Yedi yaşında Hızır (as)?la müşerref olmuş, Yesi?de eğitimine devam ederken oraya gelen ashabı kiramdan Arslan Baba?ya intisap etmiş.
Arslan Baba?nın Ahmet Yesevî?yi bularak Peygamberimizin kendisine teslim ettiği emanetini vermesi, terbiyesi ile meşgul olup onu irşad etmesi, Peygamberimizin manevi bir işaretine dayanmaktadır. 
Bir rivayete göre emanetten kasıt hurma olup hurmayı ona vermiş; başka bir rivayete göre ise hırka olup Peygamberimizin verdiği hırkayı ona giydirmiş ve ?bin bir zikir? i öğreterek kısa süre sonra öleceğini haber verip namazını kıldırmasını emretmiş. (İslâm Ansiklopedisi, TDV, c:3,s:400)
?Divan-i Hikmet? adlı eserinde bunu şöyle dile getirir:
?Yedi yaşta Arslan Bab?a selam verdim.
Hak Mustafa emanetin lütfedin dedim.
Hem o vakit bin bir zikrini tamam ettim.
Nefsim ölüp lâ mekâna yükseldim işte.
Arslan Baba?nın terbiye ve irşad ettiği Ahmet Yesevî, kısa zamanda mertebeler kazanmış; küçük yaştan itibaren büyük tecellilere mazhar olarak kendisinde bazı olağanüstü haller görülmesi sebebiyle çevresindekilerin dikkatini çekmeye başlamış.
Onun manevi babası sayılan Arslan Baba?nın (400, veya 700 yıl yaşadığı ifade edilir) vefatı üzerine yine onun işaretine uyup ilim merkezi Buhara?ya gitmiş ve dönemin meşhür âlim ve mutasavvıflarından Yusuf Hemedânî?yi bularak ona intisap etmiş.
Yusuf Hemedânî?den zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrenen Ahmet Yesevî, onun vefatından sonra ( Abdullah Berki ve Şeyh Hasan Endaki?den sonra) yerine geçmiş. Bir süre sonra vaktiyle Yusuf Hemedânî?nin vermiş olduğu bir işaret üzerine irşad makamını Abdülhâlık Gücdüvânî?ye devretmiştir. (İslâm Ans.,TDV, c:2, s:160)
      Mürşidi Yusuf Hemedânî gibi Ahmet Yesevî de Hanefî  İslâm âlimidir. Arapça ve Farsça bilir ama şiirlerini Türkçe yazmıştır. Çevresindekilere İslâm dininin temel esaslarını, hükümlerini; bunun yanında tasavvuf ve tarikatın âdâb ve erkânını öğretmiştir.
Rivayete göre, on iki bini kendi yaşadığı bölgede, doksan dokuz bini de uzak ülkelerde bulunan talebe ve  müritlerini çeşitli bölgelere göndererek İslâm?ı yaymaya çalışmış ve bu sayede Türkistan, Horasan, İran, Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlar?da ektiği bereketli tohumlar günümüze kadar tesirini göstermiştir. Bu bakımdan O?na çok şey borçluyuz.
İslamiyeti Türklere sevdirmek, Ehli Sünnet itikadını yaymak ve yerleştirmek gayesiyle   büyük hizmetler vermiştir. İslâm şeriatına ve Peygamberimizin sünnetine sımsıkı bağlı olan Ahmet Yesevî, şeriat ile tarikatı kolayca birleştirerek Yesevilğin Sünnî Türkler arasında süratle yayılıp yerleşmesini gerçekleştirmiştir.
Ahmet Yesevî, edebi ve fikri şahsiyeti ve menkıbeleriyle Orta Asya Türk dünyasının en büyük isimlerinden biridir. Onun ?Divân-ı Hikmet? i, Türkler arasında düşünce birliğinin sağlanması bakımından çok önemli bir eserdir.
Büyük zatlardan aldığı irşad ve terbiye sayesinde sevgili Peygamberimize olan sevgi ve saygısına örnek bir davranışına dikkat çekmek istiyorum:
Bilindiği gibi sevgili Peygamberimiz 571 yılında dünyayı şereflendirmiş ve 632?de irtihal etmiştir. Miladî takvime göre 61 yaş eder. Halbuki biliyoruz ki, 63 yaşında vefat etmiş. Bu ise Hicrî-Kamerî takvime göredir.
 Çünkü  ay takvimi olan Kameri takvimde aylar 29-30; güneş takvimi olan miladî takvimde aylar 30-31 gün çeker... Bu sebeple ay takviminde sene 354, güneş takviminde ise 365 gündür. Görüldüğü üzere arada 11 gün fark olduğundan 33 senede bir Kamerî takvim Miladî takvimi bir sene öne geçer.
Asıl konuya dönersek:
Peygamberimiz 63 yaşında vefat ettiği için Ahmet Yesevî: ?yeryüzünde O?ndan fazla toprak üzerinde yaşamak edebe aykırıdır.? diyerek yer altında bir çilehane yaptırıp vefatına kadar burada ibadetle, zikirle, fikirle meşgul olmuş; talebelerini ve ziyaretçilerini de burada kabul etmiştir.  Allah (cc) rahmet eylesin!..