Ak saçlı başını alıp eline
Derin hülyalara dal anneciğim
O titrek kalbini bahtın yeline
Bir ince tüy gibi sal anneciğim
Bu şiiri ilk okuduğum hatta ezberlediğim zaman anneciğimden 1100 km uzakta ve 15 yaşlarında çocukluktan gençliğe geçen birsiydim. Okuma azim ve isteği ile memleketten İstanbul’a gelmiştim. Anne hasretini en fazla bu şiirle karşılaştığımda iliklerime kadar işleyerek hissetmiştim.
Anneme olan hasretim hep devam etti. Lise, üniversite, Bitlis’teki 7 yıllık ilk öğretmenlik yıllarım hep ayrılıkla sürmüş anneciğimle doyasıya bir hasret giderme mümkün olmamıştı. Bu zaman zarfında beklide en anlamlı şey öğretmen olunca ailenin tek sosyal güvenceli kişisi olarak anne-babamı emekli sandığı güvencem altına almak olmuştu. Sanki ebeveynime dünyaları vermiştim.
Anneler günü bende ilk bunları çağrıştırdı. Annelerimizin değerini, kıymetini günlerle sınırlamak ve günlere sığdırmak tabii ki mümkün değil. Tüketim toplumunun getirdiği hengame içinde o günü bir hediye telaşıyla gerçek anlamından uzaklaştırmakta doğru değil. Annelerimizin babalarımızın değerini her zaman canlı tutmaluı, onlara olan sevgimizin heyecanını hiç eksik etmemeliyiz.. Başka bir şairimizin dediği gibi;
Ana başa taç imiş
Her derde ilaç imiş
Bir insan pir olsa da
Anaya muhtaç imiş.
Analarımıza anne karnındaki muhtaçlığımızın, ölüm anına kadar aynı ihtiyaç seviyesinde devam ettiğini düşünerek davranmalı, sevgimizi sürdürmeli ve sunmalıyız. Bu vesileyle tüm annelerimize Allahın selamını sunuyor ellerinden öpüyorum.
YORUMLAR