İLYAS TEKİN (Arştırmacı-Eğitimci - Yazar)


ALLAH (cc)` IN ORDULARI... (1)


ALLAH (cc)` IN ORDULARI...  (1)

18 Mart Çanakkale Zaferi`nın yıldönümü ve Şehitler Günü`dür.

1915`te kazanılan bu müstesna zaferin 100. Yılı sebebiyle geçen yıl bu sütunlarda "Şehitler Ölmez!" başlıklı bir yazı yazmıştım.

Bu yazımda ise zaferin manevi yönünü özetlemeye çalışacağım.

Çünkü Çanakkale`de hangi şartlarda ve kimlerle savaştığımızı herkes bilir.  Dünyanın (maddeten) en modern ve güçlü ordularına karşı lise çağındaki öğrencilerin çarıkla ve kazma-kürekle kazandığı bir zafer.

Mehmet Akif`in tabiriyle:

"Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvamı beşer,

Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,

Ostralya`yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk:

Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk!

Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...

Hani Tauna da züldür bu rezil istila!.."

Çanakkale Zaferini en güzel izah eden bu şiir, büyük bir heyecanla devam ediyor.

Çanakkale Zaferi, maddi planları alt üst eden, düşmanları hayal kırıklığına uğratan ve  Allah (cc)` in yardımıyla manevi gücün maddi güce galip geldiği  çok önemli bir savaştır.

Çarpıcı bir örnek: Seyit Onbaşı (Ali Çabuk)` un 215  (bazılarına  göre 276) kilogram ağırlığındaki top mermiyi kaldırarak sırtına alması. Ki daha sonra kaldırmak istediğinde kaldıramamıştı.

Şüphesiz ki kainatta yüce Allah (cc)`in koyduğu kurallar vardır; herşey o kurallara uygun olarak devam eder ve milim şaşmaz. Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi, haftalar, aylar ve yılların devam etmesi; dünya, ay, güneş ve diğer gezegenlerin belli ölçüde dönüşü böyledir.

Kurallar ve sistem ne ise, o şekilde aynen devam eder. Buna Kur`an-i Kerim`de "Sünnetüllah" denir. Yani Allah (cc)`in kanunları, varlık alemi için koyduğu kurallar, dünyada sürekli gördüğümüz tabiat ve fizik kuralları...

Ki "Sünnetüllahda bir değişiklik bulamazsın." diye ayeti kerimeler var. (Ahzab süresi /33, ayet:62; Fatır süresi /35, ayet:43; Fetih süresi /48, ayet:23)

Bu kurallar herkes için geçerlidir. Kurallar, kanunlar insanlara uymaz, insanlar kural ve kanunlara uyacaktır. Uymayan sonucuna katlanır. 5 kiloluk teraziye 10 kilo yüklerseniz tartmaz, kırılır. 10 kişilik bota 20-30 kişi bindirirseniz batar. Arabasına "Allah Korusun" yazdığı halde trafik kurallarına uymayan kaza yapar; belki hayatını kaybeder, veya birilerinin ölümüne sebep olur. Deprem kuşağında oturanlar, binalarını kurallarına uygun olarak yapmaz da demirinden, çimentosundan, kumundan çalarak sakat yaparlarsa, ister müslüman olsun, ister başka bir şey, ufak bir sarsıntıda yıkılır... Bunları çoğaltmak mümkün...

İnsan çalışmak, hazırlık yapmak ve tedbirini almak zorundadır.

Yüce Allah (cc) şöyle buyurur:

" İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır (başka bir şey yoktur). "

"Ve çalışması da ileride görülecektir."

"Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir."  (Necm süresi/53, ayet: 39,40,41)     

Herkes ancak ne kadar çalışırsa onun karşılığını alır. Öyle beleşten kazanmak yok. İşte asrımızda İslam ülkeleri ve müslümanların çoğu maalesef bu yüzden sıkıntı içinde!.. Ne ise oraya hiç girmeyelim.

Savaş istenmez, ama mecbur kalınırsa da yapılır. O zaman insanlar gerekli tedbirleri alır, almak zorundadır. Hiçbir hazırlık yapmadan ve tedbir almadan, işi yukarıya havale ederek hiç bir şey elde edilmez. Manevi Ordular`dan bahsederken, "nasılsa Allah yardım eder" diyerek asla bu durum insanları tembelliğe düşürmemelidir. Maddi-Manevi bütün tedbirler alındıktan sonra O`nun yardımı beklenmelidir. Bu böyle!..

Yalnız Allah (cc)`in yok edeceğini hiç kimse kurtaramaz ve O`nun koruyacağına da hiç kimse zarar veremez. Bunda hiç şüphe yok. Ama O, kimi korur, kime yardım eder; kime zarar verir, onu iyi düşünmek gerekir. Elbetteki layık olanlara yardım eder ve onları korur; azabı ve cezayı hak edenlerin de cezasını bir şekilde verir.

Nitekim bu konuda yüce Allah (cc) şöyle buyuruyor:

"Eğer Allah seni bir zarara uğratacaksa, onu O`ndan başka giderecek kimse yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O`nun keremini geri çevirecek  kimse de yoktur." (Yunus suresi /10, ayet:107; En`am süresi /6, ayet:17)

"Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım edebilir?" (Alı imran süresi /3, ayet:160)

Mülkün sahibi O`dur, mülk O`nun elinde (kudretindedir), O her şeye kadirdir. O "OL" dedi mi hemen oluverir.  O`nun emri (işi) gözünü açıp kapayıncaya kadar, veya ondan bile az bir zamanda olur. Bunlar da ayeti kerimelerle bildirilmektedir.

Bu tespitten sonra başlıktaki Ordu`lar konusuna gelelim:

Ordu kelimesinin Kuran-i Kerimdeki karşılığı "Cund", çoğulu ise "Cunud" dur. Kur`an-i Kerim`de "Cund" kelimesi 7,  "Cunud" kelimesi ise  22 defa geçmektedir.

Fetih süresinde iki ayeti kerimede şöyle buyurulmaktadır:

 "Göklerin ve yerin orduları Allah`ındır." (Fetih süresi /48, ayet:4,7

Demek ki göklerde ve yerde kuvvetler ve ordular  vardır ve hepsi Allah (cc)`indir. Gerektiğinde bu kuvvetleri harekete geçirir. Burada aynı ifade iki ayette geçer. Acaba neden?

Çünkü birincisi rahmet orduları, ikincisi ise azap ordularıdır. Birincisi tebşir (müjdelemek), ikincisi inzar (korkutmak) içindir. (Hamdi Yazır,Hak Dini Ku`an Dili, c:6,s:4412)

Birinci gruptaki ordular, O`nun yardıma layık olan kullarına gönderdiği rahmet orduları. İkinci gruptakiler ise, ceza ve azabı hak edenleri zarara uğratmak, veya yok etmek için gönderdiği inzar-azap orduları.

Onun için birinci ayeti kerimenin sonu: "Allah alim ve hakimdir (her şeyi bilir ve hikmet sahibidir)."

İkinci ayeti kerimenin sonu ise: "Allah Aziz ve hakimdir (güç-kuvvet ve hikmet sahibidir)." diye bitiyor.

İşte göklerde ve yerde ne kadar kuvvet-ordu varsa hepsi O`nundur. Nedir bu ordular? Sayıları ne kadardır?

Onun için de şöyle buyuruyor:

" Senin Rabbinin ordularını (kimse bilmez) ancak O bilir." (Müddessir süresi /74, ayet:31)

Bunun mahiyetini ve ne kadar olduğunu ancak O bilir. Demek ki çok çeşitli ve sayılamayacak kadar çok. Her şey gerektiğinde O`nun ordusu olabilir.

Konu çok geniş. Bir kitap bile yazılabilir. Bunların neler olduğunu yine ayeti kerimelere dayanarak bir sonraki yazıda anlatırız.